Halil YOLDAŞ

[email protected]

Adalet mutlaka yerini bir gün bulur

  Her taraf toz duman, kimin eli kimin cebinde, kimin kulağı kimin duvarında, kimin gözü, kimin mahreminde belli değil

 Ebedi kalmayacağımız kesin olan bu dünyada, mal için makam için şan ve şöhret için, insanlarımızın feda edemeyeceği kutsallarımız kalmadı gibi. Televizyonları izlerken, gazete manşetlerini okurken, Radyoları dinlerken yüzü kızarmayan, hayrete düşmeyen, vay be demeyen sade vatandaş kaldı ise elini kaldırsın.

Gerçeklerin mutlaka bir gün, gün yüzüne çıkmak gibi bir özellikleri vardır. Bu dünyada çıkamazsa da, huzuru mahşerde çıkacağı muhakkaktır.  

  Bilerek yapılan bütün yanlışlar, bütün haksızlıklarda gerçekler ortaya çıkana kadar, sebepler dünyasında, yüce rabbimiz tarafından hesabı görülür ama biz aciz kullar, çoğu zaman bunu anlamayız.

 Evet, kimse yaptığının yanına kalacağını sanmasın. Çünkü adili mutlak olan Allah, hmal eder, yani mühlet verir; ama asla ihmal etmez.

  Bir de bakarsınız ki zalim, zulmünün karşılığını beklenmedik bir anda olanca şiddetiyle görmüştür. Anlaya bilir mi? İşte o feraset işi…

Ancak insanlar bu cezanın yaptığı zulmün, haksızlığın karşılığı olduğunu bazen anlayamazlar da zalimin, haksızın yaptığı yanına kaldı sanırlar.

    İşte size irşat eserlerinde haksızlık ve zulüm karşılığı olaylardan bir misal…

    Allahın resulü Hz. Musa Aleyhi selam bir gün:

   - Ya Rabbi! Der, bazı insanlar zalimin yaptığı yanına kalıyor sanıyorlar.

     Hâlbuki senin adaletin eninde sonunda gerçekleşmekte, zalim zulmünün karşılığını mutlaka bir sebeple görmektedir.

     Bana gerçekleşen bu adaletinin bir örneğini göster ki, onu insanlara anlatayım da kimse zulüm ve haksızlık yapma cesareti bulamasın kendinde. Eninde sonunda zulmünün karşılığını göreceğini anlasın herkes. Rabb’imiz:

  Ya Musa der, sahrada dört yolun kesiştiği yerdeki çalılıkta saklanarak çeşme başında cereyan edecek olayları seyret de gör bakalım zalim, haksız nasıl eninde sonunda zulmünün, haksızlığının karşılığını görmektedir…

  Hz. Musa Aleyhisselam, tarif edilen yerdeki ağaçların arasına gizlenerek karşıdaki çeşme başında yolcuların yaşayacağı olaylara bakmaya başlar.

1- İlk olarak bir atlı gelir çeşmenin başına. Atından iner, üzerindeki heybesini alıp ağacın gölgesinde oturup yemeğini yer, suyunu içer, içinde altınları bulunan heybesini orada unutarak atına binip uzaklaşır.

2- Arkasından gelen ikinci yolcu, çeşmeden suyunu içer, etrafa bakarken ağacın dibinde bir heybe görür. Kaptığı gibi heybeyi gözden kaybolur.

3- Onun arkasından iki gözü de görmeyen üçüncü yolcu gelir, o da eğilerek çeşmeden suyunu içer, bir kenara çekilerek şöyle birazcık dinlenmek isterken heybenin sahibi ilk yolcu atıyla çıkagelir, öfkeyle heybesini aramaya başlar. Yaşlı bir adamdan başka da kimseyi görmeyince:

 Burada unuttuğum heybemi sen alıp sakladın, ya paramı verirsin yahut da canını! der.

İhtiyar: Ben iki gözü de görmeyen bir adamım. Senin heybenin nerede olduğunu ne bileyim!  Diyerek sert karşılık verince, öfkesi başına sıçrayan atlı, 'Bu yaşta beni mi kandıracaksın?' diyerek bir vuruşta ihtiyarı yere serer, ölümüne sebep olur. Hemen atına atlayıp oradan uzaklaşır.

Bunları bulunduğu yerden seyreden Hz. Musa (as)

- Ya Rabbi, der, bu atlının içi para dolu heybesini arkasından gelen genç bir yolcu alıp gitti, cezayı ise ondan sonra gelen yaşlı adam çekti. Adalet neresinde bunun? Rabb'imiz şöyle hitap eder:

- Ya Musa! İnsanlar böyledirler işte. Hep hadiselerin dışına bakarlar, içindeki kaderin adaletini çoğu zaman göremezler. Burada herkes geçmişte yaptığının karşılığını gördü, diyerek işin geçmişini şöyle açıklar:

- Para dolu heybesini çeşmenin başında unutan atlı, vaktiyle yanında çalıştırdığı fakir bir adamın hakkını vermedi, yoksul adamın hakkı kaldı üzerinde. İşte heybeyi alıp giden genç yolcu, o yoksul adamın çocuğudur.

    Aldığı para babasının hakkı olan paraydı. Onu alıp gitti. Böylece kaderin adaleti yerini bulmuş, çocuk babasının verilmeyen hakkını alıp gitmiş oldu. Ölen ihtiyara gelince:

 O da astığı astık, kestiği kestik denecek derecede zalimin biriydi...

 Nice kavgalara, zulümlere karışmış, yaptığı hep yanına kalmıştı.

Son olarak da atlının babasını öldürmüş, yaptığı yanına kaldı sanmıştı. Nihayet atlı da geldi, parasını aldı zannıyla babasını öldüren adamı bir vuruşta öldürdü, tıpkı onun da babasını bir vuruşta öldürdüğü gibi

Bundan sonra Rabbimiz Hazreti Musa'ya şöyle hatırlatmada bulunur:

Ya Musa!” Söyle kullarıma, hikmetini bilemedikleri olaylara itiraz yollu bakmasınlar. Bilsinler ki, bir yapana bir başka yapan çıkacak, kimsenin yaptığı zulüm, haksızlık yanına kalmayacak, kaderin adaleti eninde sonunda yerini bulacaktır.

   Atlı adamın çalıştırdığı işçisinin hakkını sonunda heybe dolusu parayla ödediği gibi, babasını bir vuruşta öldüren adamı da kendisi bir vuruşta aynı şekilde öldürdüğü gibi...

 Onun için büyüklerimiz demişler ki:    

"Hak Teâlâ bir kulun hakkını bir başka kul ile alır; bilmeyen gafil onu kul kendi yaptı sanır!"

 Mevla’m Yaşadığımız olaylara ibret nazarı ile bakmayı ve iki cihanda bizleri aziz eyleyecek ameller yapabilmeyi nasip etsin. Bizlere de feraset ihsan eylesin inşallah . Selam ve dua ile.