MÜSLÜMANLIK BİLİMİN GELİŞMESİNE ENGEL MİDİR?
Son yıllarda, dört yüz, beş yüz yıldır İslam coğrafyasındaki bilimsel gelişmelerin durmuş olması, manevi ruh dünyamızın ve düşünce kodlarımızın bilim ve teknolojik faaliyetlerden uzaklaşması tartışılmaktadır. Günümüzde, İslami düşünceyi kendisine referans alan insanların sıkça dile getirdikleri şikayetlerden biri şu şekildedir: "Neden Batılılar gibi İslam ülkeleri bilim ve gelişmelere önem vermiyorlar? Bütün teknolojik gelişmeler Müslüman olmayan bilim adamlarından çıkıyor. Koskoca İslam coğrafyası, bir avuç teknoloji şirketlerinin kölesi haline geliyor." Bu serzenişler, dava bilincine sahip her Müslüman bireyin kafasını, beynini kemirmektedir.
Son çeyrek asırdır Türkiye’nin bu alandaki çırpınışı, gayreti ve çabaları çoğu zaman diğer Müslüman ülkeler tarafından çeşitli kaygılarla destek görmemiştir. Yüksek maliyetler gerektiren bilimsel ve teknolojik Ar-Ge çalışmalarına çok az sayıda Müslüman ülke destek vermiştir. Hatta bazı ülkeler, Müslüman coğrafyayı dünyada bir üst lige çıkaracak Türkiye’nin savunma sanayisi ve diğer teknolojik alanlardaki atılımlarından rahatsızlık duymuş, gereksiz bir kıskançlık krizine kapılmışlardır. Petrol ve yer altı kaynaklarının zengin olduğu birçok Müslüman ülkenin kaos ve çatışma ortamlarına sürüklenmesi ise ferasetsiz ve basiretsiz yöneticilerinin suçudur.
Ne yazık ki Müslüman toplumu, bilim ve teknolojiye açlık hissederken, yöneticilerinin çoğu bu coğrafyaya ihanete varan bir körlük içindedir. Ancak, Müslüman asla gerici değildir. Geçmişindeki tecrübelerin ışığında geleceğine yön veren kutlu bir dava eridir. Manevi köklerimiz, bizim önümüze, bu alanda yol haritası olarak çizdiği yüzlerce ayet ve binlerle ifade edilen hadislerden bahsetmeye gerek var mıdır? Dinimizin ilk emrinin "oku" olması ve birçok ayetin sonlarının "düşünmez misiniz?" diye bitmesi, konunun önemini vurgulamaktadır.
Bizler, geçmiş hafızalarımızın tekrar canlanması ve yeni nesil Müslüman dava erlerinin bu büyük şahsiyetleri daha yakından tanımaları için, İslam coğrafyasındaki ilk dönem bilim adamlarını ve bu insanların bilim ve teknolojide nasıl çalıştıklarını anlatmalıyız. Bu yazıda, tıp ve tababetin öncü bilim insanı olan İbn-i Sina'ya değinmek istiyorum. 14 Mart’ın Tıp Bayramı olması hasebiyle, İbn-i Sina’yı ayrı bir parantezde ele alalım.
Bu güzide değerlerimizin adlarını çoğumuz duymuşuzdur, ancak ne yazık ki tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bazılarımız onları şair, bazıları düşünür ya da filozof olarak bilir. Oysa bu büyük alimlerin bilim ve ilimle alakalı verdikleri gayretler, tarihimizi yazanlar tarafından ne yazık ki yeterince vurgulanmamıştır. Bugün Batı medeniyetinin köklerinde bu bilim adamlarımızın emeklerinin olması, bizleri derinden üzmektedir.
Özellikle Farabi, 9. yüzyılın en değerli Müslüman alimlerinden biridir. Modern bilim diye tarif edilen birçok bilimsel gelişmenin kaynağında Farabi'nin izlerini bulmak mümkündür. Matematik, botanik ve tıp alanında yaptığı çalışmalar, Batılı bilim adamları tarafından referans kabul edilmiştir. Ayrıca, müzik aletlerinden bugün dahi kullanılan ud ve kanun gibi enstrümanların mucididir.
Bir diğer büyük alimimiz El-Biruni, 10. yüzyılda astronomi ve botanikle ilgilenmiş, günümüzün uzay bilimlerinin temellerini atmıştır. Eczacılık alanında geliştirdiği birçok ilaç, Jeoloji ve Coğrafya alanlarında yazdığı eserler hala değerini korumaktadır.
Astronomi ile ilgilenen ve yer hareketlerini devrinde rasathaneden inceleyerek jeoloji ve deprem bilimine temel oluşturmuş olan Ali Kuşçu da bu büyük alimlerden biridir. Diğer bir örnek ise El-Kindi, 9. yüzyılda ilk defa pergel kullanan, sıvıların özgül ağırlıklarını bulan ve felsefe, tıp, ilahiyat, siyaset, matematik gibi 20'den fazla farklı alanda 270’e yakın eser vermiş çok yönlü bir İslam âlimidir.
Bu alimlerimizin hepsini burada tek tek saymaya ne yazık ki gazete sütununun yetersizliği engel olmaktadır. Hepsini rahmetle anıyor, makamlarının cennet bahçesinde olmasını diliyoruz.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi, 2025 ve ileriki yıllarda alimlerimize daha çok sahip çıkmamız gerektiğine inanıyorum. İbn-i Sina, bilim insanı olarak çok çeşitli etkinliklerle anılmaktadır. Bu etkinliklere geçmeden önce, İbn-i Sina’nın yaptığı çalışmalara kısaca değinmek gerekir. 980-1037 yılları arasında bugünkü Özbekistan sınırlarında yaşamış olan İbn-i Sina, tıp alanında mikrobun varlığını keşfeden bilim adamıdır. 150’den fazla eser bırakmış, bunlardan 17 tanesi tıp ile alakalıdır. Tıp Kanunu (El-Kanun fit-Tıp) adlı eseri, 1 milyon kelimelik bir tıp ansiklopedisi olup, tüm dünyada ders kitabı olarak okutulmuştur.
Ancak, böylesine kıymetli bir bilim insanının yeni nesil genç kuşak tarafından bilinmemesi ve iftihar edilmemesi gerçekten üzücü bir durumdur. Bu durumu hafifletecek çabalar da vardır. Bunlardan biri, ITB Berlin 2025 kapsamında 4 Mart 2025 tarihinde düzenlenen Dünya Longevity Forumu’na da başkanlık yapan İbn-i Sina Enstitüsü ve Dünya Yaşlanma Konseyi Başkanı Gerontolog Dr. Kemal Aydın’ın İbn-i Sina için yaptığı uluslararası çalışmalar takdire şayandır. El-Kanun fit-Tıp kitabının yazılışının 1000. yılında İbn-i Sina’yı tanıtan bu değerli çalışmalara medya desteği sağlayan değerli gazeteci dostum Kenan Tokgöz’ü de tebrik ediyorum. Bu tür çalışmaların çoğalması ve Müslüman genç bilim insanlarına ilham vermesi dileğiyle, geçmişine sahip çıkamayanların iyi bir gelecek inşa edemeyeceği unutulmamalıdır.
Selam ve saygılarla...