Mücahit GÜLER

YAŞLANARAK YAŞAMAK, YAŞAMAK MIDIR?

Dünya hayatı, doğumla başlayan ve ölümle nihayete eren bir yolculuktur. Bu yolculuk elbet bir gün tamamlanacaktır. Mühim olanı yolculuğu nasıl tamamlayacağımızda saklıdır. Bu yolculuğu yolun zorluklarını dert edinerek mi yaşayacağız, yolun keyfini sürerek mi çıkaracağız? Dünya hayatı çileyle, sıkıntıyla dolu olduğu kadar insanı mutluluğa götürecek şeylerle de doludur. Burada asıl konu, bakış açımız olacaktır.

Yaşlanmak, biyolojik bir gerçekliktir; yaşamak ise ruhsal bir seçimdir. İnsan sadece biyolojik olarak yaşlanmaz, duygularda insanı yaşlandırır. Hatta insanı en çok yaşlandıran şey duygudur da diyebiliriz. İnsan yaşadığı olayların etkisinde kalabilen bir varlıktır ve yaşanılan her olayın insanda bıraktığı izler vardır. Bir de insanı derinden etkileyen, yıllarca etkisinden çıkılamayan olaylar vardır. Bu tarz durumlar insanın ruhen yaşlanmasına neden olan olaylardandır.

Bunların haricinde insanı yıpratan, yoran bir diğer konu da eksik veya yanlış bakış açısına sahip olmamızdır. Her şeyi gereğinden fazla düşünmek, aşırı detaycı olmak, her daim mükemmel olmak, her şeye tozpembe bakmak veya her konuda karamsar olmak gibi yanlış bakış açılarını çoğaltabiliriz. Bu yanlış bakış açıları bize çok ağır yük olmaktadır.

Fiziksel yükü bırakınca hemen rahatlarız ama duygusal yükleri hemen bırakamıyoruz. Bazı duygusal yükler bir ömür bizimle yaşayabilmektedir. Bu yükleri bırakmadığımızda hayatı belki yaşarız ama yaşlanarak yaşarız. Hayatın kendisi zor, bu zorluğun üstüne bir de duygusal yükleri eklediğimizde belimiz bükülüyor, ruhumuz daralıyor, aklımız köreliyor, kalbimiz sızlıyor. Böyle duygusal yükler ile hayatı yaşarız ama yaşlanarak yaşamak, yaşamak mıdır?

Yaşlanmak zorunlu, ama yaşamak bir tercih meselesidir. Geçen gün ömürdendir demişler, hayat, her şeyi kafaya takacak kadar uzun değil. Peki, ne yapmalı da yaşlanmak yerine yaşamalıyız? Öncelikle anlam arayışı, bu yolculuğun merkezinde olmalıdır. Hayatı bir tüketim aracı gibi görmek yerine, her anı bilinçle yaşamak gerekir. Sabah uyandığımızda aldığımız nefesin kıymetini bilmek, çevremizdeki güzellikleri görmek, sevdiklerimizle bir tebessümü paylaşmak, hayatı gerçekten yaşamanın yollarındandır.

Yaşamak, üretmektir. İster bir çiçek dikmek ister bir gönül yapmak olsun; her ürettiğimiz şey bizi biraz daha hayatta kılar. Yaşlanarak yaşayanlar, duygularına bağımlı olurlar; hayatı yaşayanlar, hayattan lezzet almanın yollarını ararlar. Yaşamak, sadece nefes alıp vermek değil, her nefeste bir hikmet keşfetmektir. Hayatı yaşamak, ruhun her daim taze kalmasıdır. Hayatı sevmek, insanları sevmek, kendini sevmek ve Yaradan’a muhabbetle bağlanmak, yaşamak dediğimiz o derin manayı bulmanın en güzel yollarındandır. Hayattan lezzet alarak yaşayanlar her geçen yıl, hayata daha fazla anlam katarlar; ruhlarına derinlik, kalplerine sevgi ve hikmet eklerler.

Yaşadığı hayattan lezzet almak isteyenler, öncelikle duygusal yüklerinden kurtulmaları gerekmektedir, sonra da anlamlı bir hayatın keşfine çıkarak yaşamanın keyfini çıkarmalıdırlar. Şimdi kendinize şu soruyu sorun: "Ben hayatı yaşıyor muyum, yoksa sadece yaşlanıyor muyum?" Ve cevabınız yaşamaksa, bilin ki her gün biraz daha gençleşiyorsunuz.

SÜPER LİG PUAN DURUMU

Puan Tablomuz Otomatik Güncellenmektedir.