İbrahim YILDIRIM

[email protected]

İKİ KAYNAK KİTAP TARİH ARAŞTIRMACILARININ HİZMETİNDE


I- ABDÜLAZİZ NİÇİN İNTİHAR ETTİ?


Yazarı: Sultan Abdülaziz’in Başmabeyincisi Hafız Mehmed
Yazım Yılı: 1881 El- Yazması defter

(LATİN HARFLERİYLE İLK DEFA)

(SULTAN ABDÜLAZİZ’İN BAŞMABEYİNCİSİ HAFIZ MEHMED BEYİN HATIRA DEFTERİ)


Sultan Abdülaziz’in Baş Mabeyincisi “Hafız Mehmed Bey’in Hatıra Defteri”nden kamuoyunun bilgisi yok. Kendi el yazısıyla yazdığı bu defterin ilginç bir hikâyesi var.

Hafız Mehmed Bey 1341 senesinde (1925) de vefat eder. Büyük oğlu Semih Bey, 1927 de Bu hatıra defterini Akşam Gazetesine verir.  Bu defterin içeriğini tefrika halinde yayınlayan Akşam Gazetesi:

“Elimizdeki bu hatırat, Hafız Mehmed Bey’in el yazmasıyla yazılmış büyük kıtada bir parça sararmış eser-i cedid kâğıtlarından mamul bir defterdir. Hafız Mehmed Bey’in gayr-i matbu hatıratını bize tevdi etmiş olan merhumun büyük mahdumu Semih Bey’dir. “ 

Bu ifadelerden öğrendiğimiz; bunun bir hatırat olmaktan çok, Sultan Abdülaziz’in, en yakınında bulunmuş bir Baş Mabeyinci olarak, onu intihara götüren nedenlerle sınırlıdır. Tefrika, yerli ve yabancı 19 doktorun, Abdülaziz’in cesedini muayeneden sonra verdikleri, resmi rapor ile bitiyor, olması, defterin bu mahiyetini gösterir.

Bu Defter Nerede?

Tefrikanın yapıldığı, Hafız Mehmed Bey’in el yazması defterin akibeti bilinmemektedir.  Hafız Mehmed Bey, 30 Mayıs sabahı, darbe icabı, Dolmabahçe Sarayından Topkapı Sarayına gönderilen Sultan Abdülaziz’le beş çifte kayığa binerek Topkapı Sarayında birlikte sürgündedir. Sultan Murad’a tebrik yazısı yazan Abdülaziz’in yazısını bizzat, Sultan Murad’a götürmüştür. Sultan Murad’ın huzuruna kabul edilmiş, Sultan Murad’ın mukabil selamını geri götürmüş biridir. Abdülaziz’in isteği üzerine Fer’iye Sarayı kendilerine tahsis edilmiştir. Cuma günü sabahı Fer’iye Sarayına gidildiğinde, önde Abdülaziz ve onun koluna girmiş olan İkinci Mabeyinci Fahri Bey’e askerler engel olamamışlarsa da, Hafız Mehmed Beyin içeriye girmesine mani olmuşlardır. Ertesi gün Cumartesi ve sonraki gün Pazar sabahı da Sultan Aziz’in intiharı vuku bulur. Hafız Mehmed Bey, Abdülaziz’in 15 yıllık saltanatında tam 14,5 yıl onun hizmetinde görev yapmış ve vefatından 2 gün öncesine kadar yanındaki adamdır. Onun bu konuda yazdıkları tarihe ışık tutacak mahiyettedir.

Sultan Abdülaziz ile Topkapı Sarayında üç gün birlikte hasbihal etmiş, ondaki endişe ve ruhî çöküntüye şahit olmuştur. Şunlar Hafız Mehmed’in defterinden alınmadır:

-“Sen bilmezsin” dedi. “Eslâf-ı ızâmım zamanında bu gibi haller zuhur etmiştir ve pek büyük fenalıklar tevellüdüne sebebiyet vermiştir. Bu yolda yakılan canlar, dökülen kanlar bir araya gelse başlı başına bir millet bir deniz teşkil eder. Benim hilâf-gîrlerim olduğu gibi beni sahihan sevenler ve muhabbet edenler dahi mevcut olması melhuzdur. Her iki tarafın zıt fikirleri maazallahü teâla bir büyük kargaşalığın zuhuruna sebebiyet verir. Bu da Rabbim göstermesin encamkâr, nâ-kâbil-i indifa’ bir ihtilal ika edebilir. Eğer böyle bir hal vuku bulursa hem benim yüzümden çok mazlum kanı heder olur, hem de vücudumun hilafgirâne elinde nime nime olmasını intaç eder. ‘’ Sonra yalvarır gibi ye’s ve dehşet içinde yine bu âcize hitap etti ve dedi ki:

-“Allah aşkına olsun. Eğerçe böyle bir hal hissetmekte iseniz, bu kadar musibetler görmüş derd-i deruna müstağrak olan artık kaderi kalmayan vücut ve canımı ihtilalciler eline düşürmekten ve Vatan Evladına yekdiğerinin kanını döktürmekten muhafazeten, her nasıl ederseniz ediniz, bana bir miktar zehir tedarik edip yetiştirin. Ben ve millet kurtulsun…”

Dilim yettiği kadar kendisini teselliye çalıştım.  Emin bir yerde bulunduğunu, bu gibi hâlâta imkân ve ihtimal olmadığını uzun uzadıya anlattım. Bir dereceye kadar mutmain oldu.”
Bu defterin orijinali nerededir? 96 yıl önce teslim edilen, Akşam Gazetesinin arşivinde tozlu olarak durmakta mıdır? Yoksa varisleri geri almışlar mıdır? Burası meçhul.

Malum olan ise, Akşam Gazetesindeki tefrikanın tamamı arşivlerdedir. Arşivden bu defteri hem okudum mota-mot yazdım, hem de sadeleştirdim.
Hem araştırmacılar için hem de konuya meraklı olanlar için, ilk elden bilgileri muhtevi KAYNAK addedilmeyi hak eden bir özelliği haizdir.



II - YILDIZ MAHKEMESİNİN İÇYÜZÜ


Kitabın Orijinal ismi: “Midhat Paşa ve Rüfekâsının Mahkemesi Hakkında Esbâb-ı Mûcibeyi Hâvi İade-i Muhakeme Lâyihası”

Baskı: Dersaadet- Hilal Matbaası Baskı Yılı: 1326 (1910)

Yazan : Midhat Paşa Mahdûmu Ali Haydar Midhat ve Sultan Abdülaziz Hân Hazretlerinin İkinci Mâbeyincisi Fahri Beylerin Vekillerinden Hırisantos Tomaidis


İLK DEFA LATİN HARFLERİYLE


Sultan Abdülaziz’in intiharının üzerinden beş sene geçtiği halde kimsenin dillendirmediği bu hadisenin, intihar olmayıp, öldürme olduğu yolunda aldığı ihbar üzerine, yapılan inceleme, tahkikat ve sorgulama sonucunda 1881 yılı Mayıs - Haziran aylarındaki sorgulamaları Sultan Abdülhamid, Yıldız Sarayında hem de bizzat sorgulamalarda da hazır bulunarak yapar. II. Abdülhamid davacı olduğu bir olayı kendi Sarayında sorgulayıp yine kendi Sarayında Mahkeme eder. İşte bu Mahkeme “Yıldız Mahkemesi” olarak bilinir.

27 Haziran 1881 Pazartesi günü başlayan Yıldız Mahkemesi üç günde ve altı celsede tamamlanmış ve sanıklar hakkında şu kararla sona ermiştir:

 1- Yozgatlı Pehlivan Mustafa

 2- Boyabatlı Hacı Mehmet Pehlivan

 3- Cezayirli Mustafa Pehlivan

 4- Mabeyinci Fahri Bey ( Bu 4’ü teammüden kâtil olduklarından dolayı İdama)

 5- Midhat Paşa

 6- Damad Mahmud Celaleddin Paşa (Cemile Sultan’ın kocası)

 7- Damad Nuri Paşa (Abdülmecid’in kızı Fatma Sultan’ın kocası) 

 8- Binbaşı Necip Bey

 9- Binbaşı Namıkpaşazade Ali Bey ( Son beş kişi Fail-i Müşterekten dolayı İdama)

10- Seyid Bey ( V. Murad’ın 2. Mabeyncisi)

11- Miralay İzzet Bey ( Bu son iki kişi de, Cinayete yardımcı olmaktan 10’ar yıl küreğe mahkûm edilmişlerdir.) 

Böylece mahkeme sonucunda, 9 kişi idam ve 2 kişi 10’ar sene hapis cezasıyla cezalandırılır. İdamlar daha sonra müebbet hapse çevrilir ve bu 11 kişi Taif Kalesine sürgün edilirler. Taif Kalesine hapsedilen bu 11 kişiye, Şeyh’ül Haremlikle Mekke’de bulunan Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi de, hakkında hiçbir yargılama yapılmaksızın, padişah fermanıyla dâhil edilir. Böylece Taif zindanında yatan bu 12 kişiden listenin 9. Sırasındaki Namık Paşazade Binbaşı Ali Bey’in kardeşi Cemil Paşa’nın Hicaz Valiliği sırasında, aff-ı şahane ile Medine’de ikametine izin verilmiş, 1908 de II. Meşrutiyetin ilânıyla ancak İstanbul’a gelebilmiştir.

Mithat Paşa ile Damad Mahmud Celaleddin Paşa sürgünün üçüncü senesi, 7 Mayıs 1884’de zindanda boğularak öldürülürler.

23 Temmuz 1908 deki II. Meşrutiyet ile ilan edilen genel afta, zindanda hayatta olan üç kişi,  Cezayirli Mustafa Pehlivan, Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan ve Mabeyinci Fahri Bey, serbest kalarak zindandan çıkarlar.

23 Temmuz 1908 de Meşrutiyetin ilanından sonra, İstanbul’a gelen Fahri bey, kendisi gibi yurtdışında yaşamını sürdürmüş, Jön Türklerle birlikte bulunmuş Midhat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Midhat’la İstanbul’da buluşur. Bundan sonrasını Ali Midhat’ın kaleminden nakledeyim:

“O sıralarda, menfadan avdet etmiş olan Abdülaziz’in eski mabeyincisi Fahri Bey, bir gün beni görmeye gelmişti. Fahri Bey, Sultan Aziz vakasından dolayı Taif’te menfi olarak bulunanlardan olup, son nefesine kadar Midhat Paşa’nın yanında kalmış olanlardan biriydi. “

“Ben bir dava açmak niyetindeyim. Abdülaziz’in öldürülmediğini, kendisi intihar etmiş olduğunu ispat edeceğim. Yıldız Mahkemesi tarafından verilen hükm-ü batılı iptal ettirerek, Midhat Paşa ile arkadaşlarının beraatını talep edeceğim” dedi”

“Fahri Bey, hamiyetli, namuslu ve dürüst bir zattı. Taif’te pek çok azap ve işkence çekmişti. Böyle bir fikre taraftar olmamak elimden gelmezdi.“

“Sultan Abdülaziz, memleketi 200 milyon altın lira borca sokan Mahmud Nedim Paşa gibi adamların hüküm sürmesine ve Rus Sefiri İgnatiyef’in her dilediğini yapmasına meydan vermiş bir padişahtı. Hele son senelerinde, istibdadını delilik dercesine vardırmıştı. Durmadan koçlar, horozlar döğüştürür, kazananların boynuna nişanlar takardı. Sokakta hamallara tesadüf eder , “Millet dediğiniz bunlar mıdır?” diye alay ederdi. Böyle bir hükümdarın yüzünden ortaya çıkan katil veya intihar davasının amelî bir manası kalmamıştı; tarih hükmünü vermişti. Bununla beraber yukarıda da dediğim gibi, Fahri Bey kıymetinde bir zatın böyle bir davayı yürütmesini kabulden başka bir şey yapamazdım.”

“Bu fikir ortaya atılır atılmaz, başta Yusuf İzzeddin olmak üzere, hanedan-ı saltanat derhal ayaklandı. “İş saltanat hukukuna dokunuyor. Hanedana hürmet kalmıyor” diye V. Sultan Mehmed iz’aca başlanarak, dava tasavvurunun önüne geçilmeye çalışıldı. Bu yüzden tazyik karşısında kalan Dâhiliye Nazırı Talat Bey ve hükumet, davanın görülmesine mani olacak vaziyet alarak, mesele har zamanın yektası ve mürşidi olan o zaman Adliye Nazırı olan Necmeddin Molla Bey’e havale edildi.”

“O sırada Veliaht bulunan Yusuf İzzeddin Efendi, babasının öldürülmediğini, kendi kendini öldürdüğüne dair Avrupa Gazetelerine bir mülakat vermişti. Eğer bunu açıkça söylerse, belki davaya lüzum kalmaz mülahazasıyla kendisini ziyarete karar verdim.“

“Yusuf İzzeddin büyük bir azametle bana şunları söyledi:

“Benim babam büyük bir padişahtı. Hal’ edildikten sonra, artık yaşayamazdı. İntihar onun için bir şereftir. Kendisini hal’ etmek tamiri gayr-i kâbil bir kabahatti.”

“Ben de bunun üzerine şu cevabı vermek mecburiyetinde kaldım:

“Babanız, memleket ve millet haini olan Mahmud Nedim Paşa gibi bir adamı dinlememiş olsaydı, kimse kendini hal’ etmezdi.”

“Bu mülakattan sonra Talat Bey beni, Dâhiliye Nezaretine çağırarak, “Bu davadan vaz geçiniz. Veliaht bu yüzden durmadan padişahı rahatsız edip duruyor. Avrupa gazetelerinde de fena akisler yapıyor” dedi.”

“İşe teşebbüs eden ben olmadığımı kendisine anlattıktan sonra, hükumetin bu nokta-i nazarının teşebbüs sahibi Fahri Bey’e bildirilmesini tavsiye ettim.”  

Talat Bey’in Fahri Beyle görüşüp görüşmediği bilinmiyor. Muhtemelen, bu görüşmeler, elinizdeki “İade-i Muhakeme Layihası”nın hazırlanıp Avukat Hrisantos Tomaidis tarafından imzalandığının duyulmasından sonra olmalıdır. Bilinen o ki bu layiha kâğıt üzerinde kalmış ve “İade-i Mahkeme” açılmamıştır.

Fahri Bey’in hatıratını yazdığı da biliniyordu. Nitekim Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı 1950 de basılan “Midhat Paşa ve Taif Mahkûmları” adlı kitabında : “Fahri Bey 1337 (1921) senesi sonlarında,  refikası Tirendaz Hanım da kendisinden az sonra vefat etmişlerdir. Fahri Bey’in kızı Fahriye Hanım ve oğlu Fahreddin Bey’den torunları vardır. Bir kızı da Ferhunde Hanım’dı. Fahri Bey’in hâtırâtı olduğu şâyi ise de henüz neşredilmemiştir” dediği hatıratı, Fahri Bey’in torunu Fahir Şeren, Türk Tarih Kurumuna bağışlamış ve merhum Prof. Dr. Bekir Sıtkı Baykal tarafından ancak 1968 de “İBRETNÜMA, Mabeyinci Fahri Bey’in Hatıraları ve İlgili Bazı Belgeler” adıyla Türk okuyucusunun istifadesine sunulabilmiştir.

Okuyucularımızın ve Tarihle ilgilenenlerin bu eseri de okumaları şayan-ı tavsiyedir.

Elinizdeki “Midhat Paşa ve Rüfekâsının Mahkemesi Hakkında Esbâb-ı Mûcibeyi Hâvi İade-i Muhakeme Lâyihası” Dersaadet- Hilal Matbaası 1326 (1910) da basılmış ise de, günümüz harfleriyle basılmamıştır. Gönlüm, bu muhteşem layiha’nın unutulup gitmesine razı olmadı. Ayrıca konu ile ilgilenen tarihçiler için bir “kaynak eser” mahiyetinde olduğu açıktır.

Kitap iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm herkesin anlaması düşüncesiyle sadeleştirilmiş halde, ikinci bölüm mota-mot tercümesidir.

Kitapların internetten satış ve tevzii yapılmaktadır.


İnternet üzerinden temin linkleri:


Abdülaziz Niçin İntihar Etti (Hafız Mehmet Bey) Fiyatı, Yorumları, Satın Al - kitapyurdu.com

Yıldız Mahkemesinin İç Yüzü (Kolektif ) Fiyatı, Yorumları, Satın Al - kitapyurdu.com

SÜPER LİG PUAN DURUMU

Puan Tablomuz Otomatik Güncellenmektedir.