İNSANOĞLU VE GÖÇ
Toplumsal hareketler içerisinde göç olgusu hep yaşanmıştır ve hala da yaşanmaktadır. Göç hareketlerinin tarihi çok eskilere dayanan toplumsal bir olgudur. Göçlerle birlikte bireylerin vardıkları, durumlar (eksi-artı) demografik geçişler, toplumların sahip oldukları sosyal yapıyı değişim ve dönüşümü doğurmaktadır.
Göç kavramı bir yerden bir yere taşınma, yer mekân değiştirmektir. Kişi veya belli gurupların kültürel, sosyal, ekonomik, savaş, afet, sosyal, siyasal nedenlerle bir yerden başka bir yere gitmeleri, coğrafya olarak yer değiştirmeleri, ikame ettikleri yeri sürekli ya da geçici olarak terk etmeleridir. Bu göçler bazen gönüllü göç, bazen de zorunlu göçler olarak yaşanır.
Göç etmenin şekli ve yöntemi çoklu yönlüdür: Göç, sadece bir yere bir tarafa doğru değil, birden fazla yöne doğru da gerçekleşebilir. Örneğin, kırsaldan şehirlere, şehirlerden kırsala, şehirlerarası göç, hatta ülkeler arası göç olarak tarih boyunca görülmüştür. Örneğin depremden ağır etkilenen bir ailenin göç şekli zorunlu bir göçtür. Daha farklı daha çok imkânların olduğu bir yerde eğitim alma isteği, çalışma isteği, yaşama isteği vb. durumlar ise gönüllü bir göçtür.
“KÖY YERLERİNDE YAŞAM VE ÜRETİM DESTEKLEME MODELLERİ HAYATA GEÇİRİLMELİDİR”
Gelişmekte olan ülkelerde göç konusu o ülkenin başlıca sorunları arasında yer almaktadır. Ülkemiz 1960 sonrası sosyal ve kültürel hayattaki değişiminin en başta gelen etkisini iç göçlerde göstermiştir. Daha çok, köyden kente doğru yaşanan bu göçler, hem kent hayatını hem de köy hayatını derinden etkilemiştir. Köy yerlerinde ki arazilerin her geçen gün artan nüfusa yetmemesi, modern tarımın başlamasıyla insan el- fiziksel emeğin azalması, makinelerin daha çok rağbet görmesi, sağlık, eğitim ve kurum kuruluşlardan insanların daha fazla yararlanma istekleri, kara hava deniz yollarının gelişimiyle ulaşımın daha da kolaylaşması nedeniyle iç göç daha da hızlanmıştır.
Yukarıda bahsetmiş olduğum nedenlerden dolayı köy nüfusu, kırsaldan kente doğru göç etmiştir. Bu göçler beraberinde birçok sorunu da doğal olarak doğurmuştur. Ekonomik, kültür –sosyal çatışmaları bireysel sorunlar eğitim, sağlık beslenme ulaşım vb. Göç veren yerlerde tarım alanları boşalmış, tarımsal üretim azalmış ve hayvancılık geri kalmıştır. Göç alan yerlerde ise; çevre kirliliği, gecekondulaşma ve çarpık kentleşme, eğitim, sağlık ve altyapı hizmetlerinin yetersiz olmasından kaynaklı suç oranlarının da arttığı görülmektedir.
Bu göç şekli daha çok tarım yerlerinden metropol illere kayan iç göç olarak karşımıza çıkmaktadır. İç göçü önlemenin ana koşuşu ise; Köy yerlerinde yaşam ve tarımsal üretimi destekleme modelleri tüm detaylarıyla iyileştirilerek cazip hale getirilerek hayata geçirilmelidir.
“GÖÇTE İKİ TEMEL UNSURUN BELİRLEYİCİ OLDUĞUNU GÖRMEKTEYİZ”
Bu unsurlar; itici ve çekici unsurlardır. İtici göç unsurları; Bireylerin içinde yaşadıkları koşulların artık katlanılamayacak bir şekil almasıyla birlikte, bu durumun kişiye rahatsızlık vermesini kapsamaktadır (köylerde artan nüfus baskısı, yetersiz ve kötü dağıtılmış toprak, düşük verimlilik, doğal afetler, kan davaları, toprağın mirasla parçalanması, tarımda makineleşme, terör ve güvenlikle ilgili sorunlar).Göç eden insanların en çok karşılaştığı sorunlar arasında; Kültürel –sosyal yalnızlık, ekonomik sıkıntı, mezhepsel- etnik ayrımcılık, dil problemi, kısacası bir takım sahipsizlik, belirsizlikler ve çaresizlikler. Ülkemizde yaşayan bilhassa Suriye’lilerin durumu da budur.
Mülteci göç sorunu; İnsanlık sorunudur. Son yıllarda basında en çok konuşulan ve gündemde kalan konuların başında Mültecilerin ülkemize göçleridir. Resmi verilere göre; Ocak 2024 itibarıyla Türkiye'de "geçici koruma" statüsündeki Suriyeli sayısı resmi rakamlara göre yaklaşık 3 milyon 200 bin kişi olup bu durum Türkiye'yi dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke yapmaktadır.
Türkiye'de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 29 Şubat 2024 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 29 bin 307 kişi azalarak toplam 3 milyon 151 bin 915 kişi oldu. Böylece kayıtlı Suriyeli sayısı 2017 yılından bu yana en düşük seviyeye geriledi.
"SAĞLICAKLA KALINIZ VE GÜLE GÜLE DEMELİYİZ"
Sonuç olarak; Göçlerin önüne geçilmesinin ilk aşaması ve olmaz ise olmazı; Göçe maruz kalan zorunlu veya gönüllü göçleri tüm detaylarıyla ela almak lazım. İç göçü engellemenin tek çaresi üretim ve ekonomik gelişimlerin hayata ivedi geçirilmesidir. Dış göçü de engellemenin tek yolu güçlü diplomasi iletişimi ve sınır güvenliğinin daha sıkı korunmasıdır. Durup dururken kimse yurdunu, toprağını, doğduğu yeri bırakıp halk deyimiyle ‘’yabancı ele varmaz’ ’İster bunun adı mülteci olsun ister ise yerli göç insanı olsun. Çözüm; yaşam şartlarını o insanlara karşı olgunlaştırmak, kaliteli güvenli, sağlıklı, refah payının yüksek olduğu ortamda yaşamasını sağlamaktır. Ülkemizde yaşayan mültecileri gönderelim demekle basite kaçmakla kalmayıp, uluslararası diplomatik görüşmelerle insanlık adına, Suriye sınırları dahilinde tüm donatılarıyla güvenli bölge oluşturulup, "Sağlıcakla kalınız ve güle güle" demeliyiz. Bunu nasıl mı deriz? Göç eden kişinin yerine kendimizi koyarak... Sözde değil gerçekten EMPATİ kurarak...